Detaylı bilgi almak ve randevu oluşturmak için formu doldurun, biz sizi arayalım.
Kronik hastalıklar genel olarak 1 yıl veya daha fazla süren, sürekli tıbbi müdahale gerektiren ve tedavi seçenekleri daha sınırlı kabul edilen hastalıklardır. Metabolik hastalıklar ise protein, karbonhidrat ve yağ asitlerinin dönüşümü ile ilgili sorunlar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Şeker hastalığı, guatr ve tiroid hastalıkları kronik metabolik hastalıklar arasında sayılabilir. Aşırı alkol ve sigara tüketimi, dengesiz beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği ve genetik faktörler bu hastalıkların görülme ihtimalini artıran risk faktörleri arasındadır. Metabolik hastalıklar tipik olarak kalıtsaldır ancak ilerleyen yaşlarda çevresel faktörlerin tetiklemesiyle ortaya çıkabilir.
Tiroid bezi vücuttaki birçok sistemde rol oynayan hormonlar üreten ve soluk borusunun ön tarafında yer alan bir bezdir. Vücut metabolizmasını ayarlayan T3 ve T4 hormonları birçok hayati fonksiyonun kontrol edilmesinde kritik önem taşır. Tiroid bezi bu hormonları çok fazla ya da çok az salgıladığında tiroid hastalıkları görülmektedir.
Tiroid bezi ürettiği hormonlar ile vücuttaki neredeyse tüm metabolik süreçleri etkilemektedir. Az salgılanması metabolizmanın yavaşlamasına neden olarak saç dökülmesi, unutkanlık, sürekli uyuma isteği, kilo alma, halsizlik ya da ses kalınlaşması gibi semptomlara neden olabilir. Tiroid bezi vücut için kritik önem taşımaktadır; özellikle ana rahminde ve yenidoğan bebeklerde beyin gelişimini sağlar, çocuğun gelişimini yönlendirir. Tiroid hastalıkları anatomik ve fonksiyonel (işlevsel) olarak iki grupta incelenmektedir. Semptomları zorlayıcı olsa da tiroid problemleri doğru şekilde teşhis ve tedavi edildiğinde iyi yönetilebilir bir hastalıktır, hormon seviyeleri normale döndürülebilir. Tedavi planı kişinin tıbbi durumuna göre belirlenecektir.
Diyabet hastalığı vücutta insülin üretiminin herhangi bir nedenle yetersiz hale gelmesi ya da hiç olmaması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bazı durumlarda ise insülin üretilir ancak vücut dokuları insüline karşı duyarsız hale gelir. Diyabet vücudun kan şekerini işleme yeteneğini etkiler. Tedavisi görülen diyabet türüne göre farklılık gösterecektir. Tip 2 diyabet en sık karşılaşılan türüdür. Tip 2 diyabette tip 1’den farklı olarak vücut hala insülin üretirken vücut hücreleri üretilen hormona karşı duyarsızlık geliştirir. Tip 1 diyabet ise genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. İnsülin üretimi ya hiç yoktur ya da yetersizdir. Tip 1 diyabet hastalığında hastanın dışarıdan insülin alması zorunludur.
Diyabet hastalığı kanda ve idrarda glukoz düzeyinin artmasına neden olur. Bu artış doku ve hücrelere zarar vererek böbrek hastalıkları, sinir hasarı ve koroner kalp hastalığı gibi kişi için riskli komplikasyonlara yol açabilir. Sinirlere verdiği hasarlar diyabetik ayak ya da görme kaybı gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle hastalığın iyi yönetilmesi oldukça önemlidir.
Diyabet belirtileri arasında sık idrara çıkma, yorgunluk, yaraların geç iyileşmesi, aşırı acıkma ya da susama, cinsel işlev bozukluğu, bulanık görme, el ve ayaklarda özellikle uyurken karıncalanma, cilt kuruluğu ve ani kilo kaybı sayılabilir. Aşırı kilo, 45 yaşından büyük olmak, aile geçmişinde diyabetli yakını olması ve hareketsiz yaşam diyabet risk faktörleridir. Yaş ve aile öyküsü gibi bazı faktörler değiştirilemese de aktif bir yaşam sürmek, sağlıklı beslenmek, sigarayı bırakmak ve fazla kilolardan kurtulmak gibi davranışlar risk faktörlerini azaltmaya yardımcı olabilir.
Diyabet kontrol edilmediğinde koroner kalp hastalıkları, sinir hasarı, böbrek hastalığı (nefropati) ya da gözle ilgili komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle kan şekeri seviyesini kontrol altında tutmak için kişinin beslenme düzeninde ve yaşam tarzında yapacağı değişiklikler oldukça önemlidir. Diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kanda istenilen glukoz seviyesine ulaşılamadığı durumlarda çeşitli ilaç tedavilerine ya da insülin takviyesine başvurulabilir.
Detaylı bilgi almak ve randevu oluşturmak için formu doldurun, biz sizi arayalım.